11 Ocak 2009 Pazar

Gripken aspirin içmek öldürebiliyor!


Kışın sık sık görülen boğaz ağrısı ve solunum olu rahatsızlıklarını hafife almayın çünkü ölümcül hastalıkların belirtisi olabilir ve sakın çocuğunuza grip diye aspirin vermeyin

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın yazısı

Kışın çocuklarda ve gençlerde görülen, ölüm ihtimali yüksek bir hastalık da Reye Sendromu’dur. Reye Sendromu, pek çok organı ilgilendirse de, karaciğerde yağ birikimi, beyin içi basınçta aşırı yükselme hastalığın temel özellikleridir. Sendrom daha çok grip nedeniyle aspirin alanlarda ortaya çıkar...

Geçen hafta biri doktor olan iki genç insanın yüksek ateşli solunum yolları enfeksiyonundan sonra yaşamlarını yitirdikleri gazetelerde ve televizyonlarda yer aldı. Ölüm nedenleri henüz kesin olarak belli olmayan bu kişiler belki de Reye Sendromu’nun kurbanlarıydı. Çünkü, bu tablo en çok grip nedeniyle aspirin ve diğer salisilat içeren ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçları alanlarda ortaya çıkar.

1963’DE TANIMLANDI

Reye Sendromu, ilk kez 1963 yılında Avustralya'lı bir patalog olan Dr. Reye tarafından ayrı bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Hastalığın kesin nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, grip, soğuk algınlığı ya da suçiçeği gibi viral enfeksiyonlar nedeniyle aspirin kullanan çocuklarda ve gençlerde risk çok yüksektir.

Bir araştırmada Reye Sendromu olan çocukların yüzde 90'ının aspirin almış oldukları belirlenmiştir. Gerçekten de Reye Sendromu’na grip salgınlarının daha çok görüldüğü aralık, Ocak, Şubat gibi kış aylarında daha çok rastlanır.

BULANTI, YORGUNLUK YAPAR

Reye Sendromu, grip gibi bir ateşli viral enfeksiyondan 1-14 gün sonra iki aşamalı bir hastalık olarak ortaya çıkar. İlk dönemde şiddetli ve sürekli bulantı ve kusma ile beraber aşırı yorgunluk, uyku hali, çevreye ilgisizlik gibi beyinle ilgili belirtiler vardır. İkinci dönemde ise, kişilik değişikliklerinden bilinç bulanıklığı ve komaya kadar giden sinir sistemi belirtileri tabloya hakim olur. 2 yaşından küçük çocuklarda kusma yerine ishale daha çok rastlanır. Reye Sendromunda ateş normaldir. Belirtilerin süresi ve şiddeti hastadan hastaya değişir.

ENZİMLER YÜKSELİR

Reye Sendromu erken dönemde tanınıp uygun şekilde tedavi edilmediği zaman, ölüm ihtimali çok yüksek olan bir hastalıktır. İstatistiklere göre, geç tanı konanların yüzde 90'ı kaybedilirken, erken tanı ve doğru tedavi alan hastaların yüzde 90'ı hastalığı atlatabilirler. Reye Sendromu’ndan iyileşen çocukların bazıları tamamen düzelir, ama bazılarında zeka geriliği gibi bir takım nörolojik ve psikolojik belirtiler kalabilir. Viral enfeksiyon geçiren ve aspirin de kullanılmış olan çocukta, ateş olmaksızın şiddetli kusma ile beraber karaciğer enzimleri yükselmesi varsa Reye Sendromu düşünülmelidir.

Tedavi yoğun bakım ünitesinde yapılmalı

Reye Sendromu'nun tedavisi mutlaka yoğun bakım ünitelerinde yapılmalıdır. Bu hastaların ağız yoluyla beslenmesi sakıncalı olduğundan, damar yoluyla verilen sıvılarla beslenirler. Beyin ve kan basıncı ile sıvı ve elektrolit düzeyleri sürekli olarak izlenir.

Solunum yetersizliği olan hastalara solunum aletleri ile yapay solunum yaptırılır. Beyin ödemine karşı kortizon verilir. Kan şekeri düşük olan hastalara yüzde 25'lik şekerli serumlar uygulanır. DiKKAT16 yaşından küçük olan çocuklara grip veya ateşli başka bir virüs enfeksiyonu geçirdiklerinde kesinlikle aspirin verilmemelidir. Bu çocuklarda kullanılacak ağrı kesici-ateş düşürücü ilaç parasetamol olmalıdır.

BOĞAZ AĞRISI DEYiP GEÇMEYiN O DA BiR HASTALIK

Kış hastalıklarından biri de halkımızın anjin, boğaz ağrısı, boğaz iltihabı gibi isimlerle bildiği, biz doktorların 'akut farenjit' diye isimlendirdiği hastalıktır...

FARENJİT NEDİR?

Farenks boğaz demektir. Farenjit de boğaz iltihabı anlamına gelir. Aslında boğazın, biri burun boşluğunun arkasında kalan ve geniz diye de isimlendirdiğimiz bir kısmı ve bir de ağız boşluğunun tam arkasında yer alan kısmı (orofarenks) vardır. Farenjit diyince anlaşılan, boğazın ağzımızı açtığımız zaman görülen kısmının iltihabıdır.

Boğaz iltihaplarının, ani olarak başlayan ve hastayı çok rahatsız eden şekline 'akut farenjit', uzun süreden beri devam eden ve belirtilerin çok şiddetli olmadığı şekline ise 'kronik farenjit' denir. Kronik boğaz ağrılarının pek çok nedeni olabilir. Alerjiler, hava kirliliği, sigara dumanı, reflü, burun tıkanıklığı, solunan havanın kuruluğu, alkol, çok sıcak veya soğuk yiyecek ve içecekler, bağırmak gibi.

Akut boğaz iltihaplarının çoğu ise enfeksiyonlarla ilgilidir. Bu enfeksiyonların çoğu, yani yüzde 80-85'i virüslerle, çok daha azı yüzde 10-15' i ise bakterilerle meydana gelir. Bu bilgi çok önemlidir, çünkü virüslerin neden olduğu boğaz iltihapları antibiyotik almadan kendi kendine iyileşirken, bakterilerin etken olduğu iltihapların mutlaka antibiyotiklerle tedavisi gerekir.

VİRAL FARENJİT

Virüslerin neden olduğu hastalığa viral farenjit denir. Bu çoğu zaman, nezle, grip gibi hastalıklara boğaz iltihabının da katılması ile oluşur. Nezleye bağlı farenjitde, burun akıntısı, hapşırma, gözlerde sulanma, öksürük vardır, ama ateş ve genel durum bozukluğu yoktur. Gribin yol açtığı farenjit ise, üşüme-titreme, yüksek ateş, terleme, halsizlik, iştahsızlık, baş ve yaygın vücut ağrıları ile birliktedir. Hasta adeta paçavraya dönmüş ve yatağa düşmüştür.Kızamık, suçiçeği, krup gibi diğer viral çocuk hastalıklarında da farenjit bulguları olabilir.

(Bugün)


Bitki çaylarından fazla içmek zararlı

İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çaylarının tıpkı ilaç gibi düşünülmesi, günde 3 fincandan fazla içilmemesi öneriliyor.

Selçuk Üniversitesi Çumra Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Gümüşçü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bugünlerde, iyileşmek ya da hastalanmamak için bitki çayları tüketiminin arttığını belirtti.

Bazı rahatsızlıklara iyi gelen bitkilerin ortak özelliğinin vücut direncini artırması ve bağışıklık sistemini güçlendirmesi olduğunu vurgulayan Gümüşçü, son dönemde en fazla talep gören şifalı bitkilerin melisa, ada çayı ve kekik olduğunu ifade etti.

Ana vatanı Amerika olan ekinezya adlı bitkinin de son dönemde yoğun ilgi gören şifalı bitkiler arasında yer aldığını anlatan Gümüşçü, ''Bu bitkilerin çayları tek başlarına tüketilebileceği gibi, bir kaç bitki karıştırılarak da içilebilir. Karışımlar daha faydalıdır, çünkü her bitkinin içinde farklı özelliklerde maddeler bulunduğu için, bu maddeler karışımlı çaylarla bir defada alınabilir'' dedi.

Gümüşçü, insanların dengeli beslenmesi için nasıl belli oranda protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin almasına ihtiyaç varsa, her şifalı bitkinin de ihtiva ettiği farklı maddelerle ayrı ayrı vücuda yarar sağladığını ifade etti.

Şifalı bitkilerin çay gibi kaynatılmadan, sıcak suyun içine salınıp bir kaç dakika bekletildikten sonra içilmesinin en doğru yol olduğunu dile getiren Gümüşçü, şu bilgileri verdi:

''İçinde bulunduğumuz kış aylarında yoğun şekilde tüketilen bitki çayları tıpkı ilaç gibi düşünülmelidir. Nasıl ki 'bir an önce iyileşeyim' diye düşünüp, günde belli ölçekte kullanılması gereken ilaçlardan fazla fazla içemiyorsak, bitki çaylarında da aynı prensibe uymamız gerekir. Melisa, ada çayı ve kekik gibi ürünlerden günde en fazla 3 fincan içilmelidir. Bu oran hemen hemen tüm şifalı bitkiler için aynıdır. Gereğinden fazla miktarda alınan bitki çayları, kişinin bazı kan değerlerinde yükselmelere neden olarak rahatlıklara yol açabilir.''

Limon, zencefil ve tarçının da soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıklara iyi gelen bitkiler arasında yer aldığını ifade eden Gümüşçü, ''Vatandaşlarımız bu bitkileri, tanıdıkları ve güvendikleri aktarlardan almalıdırlar. Çünkü işinin ehli olan aktarlar, hem yüksek kalitedeki ürünleri satar hem de bitki karışımlarını olması gerektiği gibi tavsiye ederler'' diye konuştu.

Gümüşçü, belli ölçülerin aşılmadığı ve uygun biçimde kullanıldığı takdirde şifalı bitkilerin vücut direncini artırmada ve hastalıkları önlemde büyük yarar sağladığını sözlerine ekledi.


Google Arama

Özel Arama